Filistin davasıyla özdeşleşen lider: Yasir Arafat
Filistinin efsanevi lideri Yasir Arafatın ölümünün üzerinden 14 yıl geçse de o hâlâ hafızalarda Filistin davasının en önemli simgesi olmaya devam ediyor.
KUDÜS (AA) TURGUT ALP BOYRAZ – MUSTAFA DEVECİ Filistinin efsanevi lideri Yasir Arafatın ölümünün üzerinden 14 yıl geçse de o hâlâ hafızalarda Filistin davasının en önemli simgesi olmaya devam ediyor.
Filistinlilerin daha çok Ebu Ammar olarak zikrettikleri merhum liderin ömrü Filistin davasına hizmetle geçti.
Davasıyla özdeşleşen Arafat, bağımsız Filistin mücadelesi için farklı yolları benimsedi. Mücadelesinin ilk yıllarında Filistinin bağımsızlığının yolunun silahlı mücadeleden geçtiğine inan Arafat, 1990’lı yıllardan itibaren ise diyalog yolunu seçti.
Attığı adımlar, izlediği yol bazı Filistinli gruplar tarafından eleştirilse de Arafat, Filistin davasının dünya kamuoyunda gündeme gelmesinde önemli rol oynadı. Kendine özgü kıyafetleri ve karizmasıyla Ortadoğu’nun en önemli liderlerinden biri olarak gösterilen Arafat, son nefesine kadar halkının bağımsızlığı için mücadele etti.
Nobel Barış Ödülü sahibi Yasir Arafat, her ne kadar Filistin’in bağımsızlığı için mücadele eden grupların tamamını tek çatı altında toplamayı başaramasa da en azından yaşamı boyunca bu gruplar arasındaki ayrışmanın derinleşmesini önleyen bir lider olarak tarihe geçti. Ancak, onun ölümünden sonra Filistinli gruplar arasındaki ayrışma daha da derinleşti.
Filistinin özgürlüğü için geçen bir ömür
Doğum yeri ile ilgili tartışmalar ölümünden sonra bile devam eden Yasir Arafat, 1929’da Filistin davasının kalbi Kudüs’te doğduğunu söylemesine rağmen bazı araştırmacılar onun Kudüste değil Mısırın başkenti Kahirede doğduğunu öne sürdü.
Belki de Kudüsün Filistin davasındaki öneminden dolayı Arafatın doğum yeri hep tartışma konusu oldu. Henüz 4 yaşındayken annesini kaybeden Yasir Arafati, ablası büyüttü.
Gençlik yıllarından itibaren İsrail işgaline direnen Filistinlilere yardım etmeye başlayan Arafat, 1948deki Arapİsrail Savaşı başladığında halkının savaşçılarına silah temin etmeye çalıştı.
Fetih Hareketini kurdu
Savaşın ardından eğitimini tamamlamak için Mısıra giden Arafat, Kahirede Filistinli Üniversite Mezunları Derneğini kurdu. İnşaat mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra Kuveyte geçen genç Arafat, burada 1965’te Filistin direnişindeki en eski ve büyük örgütlerden biri olan Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketini (Fetih) kurdu.
Devrimci fikirlere sahip Arafat, resmi adı Hareket Tahrir elVatani elFilistini olan Hareketinin etki alanını genişletmek için Cezayirde bir ofis açtı.
Sosyal demokrasi ve seküler Arap milliyetçiliği temelinde bir direniş hareketi olan Fetih, Filistin’de İsrail işgaliyle mücadelede etkin rol oynadı.
Sürgünden sürgüne zorlandı
Fetih lideri Arafat, Siyonizmi düşünce, hedef, örgütlenme ve yöntem açısından saldırgan emperyalist faşist bir hareket şeklinde niteleyerek, Filistinlilerin uluslararası camiada temsil edilebilmesi için Arap devletleri tarafından kurulan Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) 1969da liderliğini üstlendi.
İşgal edilen topraklarını kurtarmak ve vatanından sürülen milyonlarca Filistinlinin evlerine dönüşünü sağlamak için İsraile karşı silahlı mücadelenin şart olduğuna inanan Arafatın başında olduğu Filistin hareketi, İsrail’in yanı sıra bazı Arap ülkeleriyle de çatışmak zorunda kaldı.
Eylül 1970’de başlayıp Temmuz 1971’e kadar süren ve tarihe Kara Eylül olarak geçen çatışmalarda Ürdün ordusu ile Filistinliler karşı karşıya geldi. Ürdün askerlerinin binlerce Filistinli sivili öldürdüğü çatışmaların ardından bu ülkeyi terk etmek zorunda kalan Arafat, Lübnana geçti.
Arafat, 1974te Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünde yaptığı konuşmasında şu meşhur sözlerini sarf etti:
Elimde bir zeytin dalı ve bir özgürlük savaşçısının silahını taşıyorum. Zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin.
İsrail, Arafat’ın sığındığı Lübnana 1978’de saldırarak ülkenin güneyinde küçük bir bölgeyi işgal etti. İsrailin 1982de de Lübnana karşı daha büyük bir saldırı başlatması üzerine bu ülkeden de ayrılmak zorunda kalan Arafatın bu seferki durağı Tunus oldu.
Sürgünde bağımsızlık ilanı
Sürgüne, tecride rağmen Yasir Arafat, en büyük hayali olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasından hiç vazgeçmedi. Bu hayalin gerçekleşmesi için Cezayir’de, FKÖye bağlı Filistin Milli Konseyi 1988de başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulduğunu ilan etti.
Bunun ardından Arafat kamuoyu önünde şiddeti reddettiğini açıklayarak İsrail ile diyaloğa giden yolda önemli bir adım attı.
İsraili tanıdı
Arafat’ın Filistin mücadelesindeki en kritik dönüm noktalarından biri belki de İsraili tanıma kararı oldu.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1988de yaptığı konuşmada Arafat, FKÖnün İsrailin var olma hakkını tanıdığını ilan etti.
Bu adımı Filistinli gruplar arasında farklı tepkilere yol açsa da ABDnin Arafata ve hareketine yönelik algısını olumlu yönde değiştirdi. Filistin Merkez Konseyi 1989da Arafatı Filistin Devlet Başkanı ilan etti.
Bundan bir yıl sonra Süha isimli bir Filistinli ile evlenen Arafatın bu evlilikten Zahva adını verdikleri tek bir kız çocuğu oldu.
Oslo Anlaşması
İsrail hükümeti ile Arafat liderliğindeki FKÖ arasında sürdürülen gizli ve açık görüşmeler, 1993te Oslo Barış Anlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlandı.
Anlaşmanın imzalanmasının ardından Filistin lideri Arafat ile İsrail Başbakanı İzak Rabin el sıkışarak kameralara poz verdi. Bu anlaşmadan dolayı 1994’te Arafat ve Rabine Nobel Barış Ödülü verildi.
Oslo Anlaşması çerçevesinde işgal altındaki Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine ayrıldı. Yüzde 18i kapsayan A bölgesinin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistine, yüzde 21lik B bölgesinin idari yönetimi Filistine, güvenliği İsraile devredilirken, yüzde 61ini kapsayan C bölgesinin idare ve güvenliği İsraile bırakıldı.
Anlaşma metni, İsrail askerlerinin Gazze Şeridi ve Erihadan çekilmeleri ile başlayan beş yıllık bir geçiş dönemini öngörüyordu. Bunun yanı sıra, Batı Şeria ve Gazzede yönetimin kısmen Filistinlilere teslim edilmesi ile sonuçlanacak geçici bir dönemin belirlenmesi konusunda anlaşılmıştı.
Bunun için Filistin yönetimi kurularak liderliğine Arafat getirildi. Böylece, 1999 itibarıyla tarafların nihai statü anlaşması imzalayacağı ve Filistinlilerin kendi yönetimini oluşturması öngörülüyordu.
Fetih ve FKÖnün lideri olan Arafat 1996da yapılan seçimlerde oyların yüzde 83ünü alarak Filistin yönetimi başkanlığına seçildi.
Filistinlilerin istediği bölgeler Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüstü ancak, gelişmeler planlanan şekilde olmadı ve İsrail taahhütlerine uymadı.
İsrail anlaşmalara aykırı olarak Doğu Kudüs ve Batı Şeriadaki Yahudi yerleşim birimi faaliyetlerine hız kesmeden devam etti. Oslonun getirdiği yükümlülüklerden biri de su kaynaklarının paylaşımında tek taraflı adım atılmamasıydı. Ancak İsrail bu kurala da uymayarak, Batı Şeriadaki su kullanımını kendi lehine sürekli artırdı.
Kimi uzmanlara göre, İsrailin ayak sürümesi ve sözlerini yerine getirmemesi nedeniyle görüşmelerin akamete uğramasının ardından 2000 yılında Filistin halk ayaklanması olan İkinci İntifada patlak verdi.
Ev hapsi ve şüpheli ölümü
İsrail güçleri 2002de Arafatı işgal altındaki Batı Şerianın Ramallah kentinde bulunan konutunda ev hapsine aldı.
Filistin yönetiminin merkezi olan konutu 2 yıl abluka altında tutan İsrail güçleri, burayı birçok kez tanklarla da hedef aldı.
Arafat 2004te hastalandı ve grip teşhisi konuldu ancak, Filistinli lider bir türlü iyileşmedi. İsrailin izin vermesinin ardından tedavi için 29 Ekim’de Fransaya götürülen Arafat, 11 Kasım 2004te Paris’te Percy Askeri Hastanesi’nde 75 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Arafatın Kudüse defnedilmesi yönündeki vasiyeti, İsrail işgali nedeniyle gerçekleşemedi. Ramallaha defnedilen Arafatın ölüm nedeni ise tartışma konusu olmaya devam etti.
Zehirlendiği iddialarının kuvvetlenmesinin ardından 2012’de Arafatın mezarı açılarak örnek alındı.
İsviçreli bilim adamları, Arafat’ın cesedinden alınan örnekler üzerinde yaptıkları incelemenin ardından 2013’te Filistin liderinin zehirlendiğinden yüzde 83 oranında emin olduklarını açıkladı.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Kasım 2016’da yaptığı açıklamada, Arafatın ölümüyle ilgili soruşturmanın devam ettiğini belirterek, Yakında katilleri açıklayacağız ve herkes dehşete düşecek. dedi.
Ancak nedendir bilinmez ama bu açıklamanın üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen Arafat’ın katilleri hala açıklanmadı.
Arafat’ın ölümünün ardından özellikle Fetih ile Hamas arasındaki ayrışma daha da derinleşti. Bugün itibarıyla Filistin davasında çift başlı bir yönetim görüntüsüne neden olan bu ayrışmanın her geçen gün daha da derinleştiği ifade ediliyor.
Filistin direnişi bu ayrışmadan olumsuz etkilenirken, bu durumun sadece İsrail’e çıkarlarına hizmet ettiği de bilinen bir gerçek.