'Merkel ve Macron tarihe adlarını yazdırma peşinde'

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alkan, "Macron'un 'ortak ordu' rüyasına Merkel'in destek vermesini 'İkisi de tarih kitaplarına adlarını yazdırma peşindeler.'" dedi.

Yerel Gerçek

İSTANBUL (AA) GÜLSÜM İNCEKAYA Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) AB Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Nail Alkan, "Macron'un 'ortak ordu' rüyasına Merkel'in destek vermesini 'İkisi de tarih kitaplarına adlarını yazdırma peşindeler.' şeklinde yorumlamak mümkün." dedi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından ortaya atılan ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in de destek verdiği "Avrupa ordusu" fikrini AA muhabirine değerlendiren Alkan, ilk defa 1950'de ortaya atılan "ortak ordu" fikrinin 1990'lı yılların başında da eski Fransa Başbakan Alain Juppe ve eski Almanya Şansölyesi Helmut Kohl tarafından dile getirildiğini hatırlattı.

Geçen yıllarda Avrupa Komisyonu Başkanı JeanClaude Juncker tarafından yeniden gündeme taşınan ve Macron'un da şu günlerde sık sık dile getirdiği ortak ordu fikrinin gerçekleşebilirlik olasılığının düşük bir ihtimal olduğunu savunan Prof. Dr. Alkan, şunları kaydetti:

"Macron, Avrupa Birliği (AB) ile sınır komşusu olan ve tehdit unsuru olarak gördüğü Rusya'ya karşı ABD'ye ihtiyaç duymadan kendilerini korumak için bir AB ordusuna ihtiyaç duydukları fikrini ortaya attı. Almanya Başbakanı Angela Merkel de destek verdi. Fakat burada unutulmaması gereken bir durum var. Merkel 2021 seçimlerinde aday olmayacağı için bu işin de devamında olmayacak. Merkel güçlü bir liderdi ama onun yerine geçecek olan Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi'nin yeni lideri Annegret KrampKarrenbauer, çok güçlü konumda değil. Sosyal Demokratlar şayet hükümete geçerse onlar da bu fikre sıcak bakmaz diye düşünüyorum. Macron'un da geleceği çok parlak değil. Dolayısıyla şu bir gerçek; Almanya olmadan Fransa'nın bu projeyi tek başına yürütmesi imkansız."

''Birçok Avrupa ülkesi bu fikri benimsemiyor"

ABD ve NATO'nun "ortak ordu" fikrine sıcak bakmadığını aktaran Alkan, ''NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve ABD Başkanı Donald Trump, bu fikre karşı çıkıyor. Dolayısıyla tüm NATO üyesi ülkeler de NATO varken böyle bir ordunun kurulmasını mantıksız buluyor ve 'NATO zaten bizi koruyor, ikinci bir ordu için neden masraf ediliyor? Bu masrafı kim karşılayacak?' şeklinde endişeleri var. Yani Almanya ve birkaç ülke dışında şu anda birçok Avrupa ülkesi bu fikri benimsemiyor.'' şeklinde konuştu.

"Brexit çözüme ulaşmadan İtexit ve Dexit tartışılmaya başlandı"

Prof. Dr. Alkan, AB'nin küresel bir aktör olmadığını, birliğin çökme aşamasına geldiğini, Brexit daha çözüme ulaşmadan İtexit ve Dexit'in tartışılmaya başlandığını öne sürdü.

AB'nin kurucu üyesi olan İtalya'dan sonra Almanya için Alternatif Partisi'nin (AfD) de dexit'i sık sık dile getirdiğini söyleyen Alkan, şöyle devam etti:

''AfD, iktidara gelmesi durumunda dexit'i düşüneceklerini açık açık söylüyor. Bu yeni dönemde ciddiye almak gerekiyor. AfD'nin önemini kimse anlamıyor. Hitler'den sonra ilk defa Alman Federal Parlamentosu'nda yer alıyor. 16 eyalet parlamentosunda yer alıyor. Oran yüzde 15, bazı eyaletlerde yüzde 20 oranında oy sahibiler. Bugün Almanya AB'den çıkarsa AB'yi kapatalım gitsin. Merkel iyi bir Avrupalıydı ve AB'ye çok destek verdi. Dolayısıyla dediğim gibi Merkel, başbakanlığı bıraktıktan sonra gelecek kişinin böyle bir oluşuma destek vermesi şu an için muamma.''

"Bu düşüncenin yavaş yavaş AB'yi böleceğini düşünüyorum"

"Macron'un 'Ortak Ordu' rüyasına Merkel'in destek vermesini 'İkisi de tarih kitaplarına adlarını yazdırma peşindeler.' şeklinde yorumlamak mümkün." değerlendirmesinde bulunan Alkan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya ile Fransa arasında imzalanan Elysee Anlaşması'nın yıl dönümünde Macron ile Merkel arasında kararlaştırılan yeni dostluk anlaşması, Aachen'da yeniden imzalandı. Bu, iki ülke için önemli ama AB'yi bağlamaz. Bence bu anlaşmaya gerek yoktu. Zaten Elysee Anlaşması 1963'te imzalanmıştı. Merkel ve Macron tarihe geçmek için Aachen anlaşmasını imzaladılar. Bir süre gündem olur ama öyle dünyayı değiştirecek olay değil. Bu anlaşma Avrupa ordusuna gidecek bir yol ise asla değil. AB ülkeleri özellikle göçmen konusunda hiçbir şekilde anlaşamazken, bu göçmenleri 28 Avrupa ülkesine dağıtmazken kalkıp da ordu kurma konusunda anlaşacaklarını söylemek mantıksız geliyor. Diğer önemli bir sorun bu AB ordusunu finanse edecek kaynak. Belçika, Lüksemburg gibi silahlanmaya sıcak bakmayan, ihtiyaç duymayan ülkeler de var. Dolayısıyla ben bu düşüncenin yavaş yavaş AB'yi böleceğini düşünüyorum.''

"Türkiye ne zaman AB'ye tam üye olur, o zaman düşünebilir"

Prof. Dr. Alkan, Türkiye'nin "ortak ordu" projesine dahil edilmesine dair tartışmaları değerlendirerek, Türkiye'yi AB içinde görmek istemeyen Avrupa'nın, oluşumun içine sokmaya çalışmasının iyi niyet göstergesi olmadığını ileri sürerek, sözlerini şöyle tamamladı:

''Türkiye NATO üyesi ama AB üyesi değil. Ayrıca bizi AB içinde görmek istemeyen Avrupa, sevimsiz işler olunca neden içine alıyor? Güvenlik sevimli bir iş değil bence. AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı olursa davet eder. 'Biz size çok güveniyoruz.' diyerek bizi gaza getirip Türkiye'yi dahil etmeye çalışırlarsa çok olumlu bir şey olmaz. Türkiye, 1959'dan beri AB'ye girmeye çalışan bir ülke. Hiçbir zaman kapıları açılmıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin bu olaya sıcak bakmaması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye ne zaman AB'ye tam üye olur, o zaman düşünebilir, karar verebilir. Ama şu an için Türkiye'nin böyle bir oluşum içine girme konusunda olumsuz cevap vereceğini tahmin ediyorum.''

"Farklı sesler yükselmeye başladı"

Bursa Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve ANKASAM ABBalkanlar Uzmanı Doç. Dr. Nuri Korkmaz, Almanya'nın, Aachen Antlaşması ile "ortak ordu" adımını atacağına dair mesajını verdiğini söyledi.

Avrupa'da bu antlaşmayla beraber farklı seslerin yükselmeye başladığını kaydeden Korkmaz, şu ifadeleri kullandı:

"Öncelikli olarak bu antlaşmayı Brexit'le birlikte yaygınlaşan korumacılık ve milliyetçiliğe tepki olarak gerçekleştirdiklerini belirten taraflar, Avrupa'nın zor günlerden geçtiğini ve bunun sınır ötesi iş birliğini artırmaya yönelik bir adım olduğunu söylemişlerdir. Burada da Avrupa Ordusu'ndan çekinen İngiltere'ye mesaj gönderildi. Brexit ile birlikte olası askeri oluşumda dışarıda kalabilecek olan İngiltere, Avrupa'daki yeni güvenlik oluşumunda da karar verici pozisyonda olmak istiyor. Bölgesel krizlere müdahale için kendi gücünü oluşturmaya çalışan AB bu konuda diğer ülkeleri de ikna etmek zorunda.

Çünkü Merkel ve Macron'un dediği gibi eğer ABD ordusundan daha büyük bir ordu oluşturulmaya çalışılacaksa Türkiye gibi ülkelerin de bu oluşuma dahil edilmesi gerekiyor. Türkiye'nin bu tarz bir oluşuma dahil olması ordunun müdahale alanları ve kapsamı gibi ayrıntıların açıklığa kavuşması ile mümkün olabilir. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Türkiye gibi bir ülkeyi yeni oluşumda görmek istemeyecekleri açık olmakla birlikte Türkiye'nin bu oluşuma yapacağı katkının büyüklüğü de açıktır.

Ayrıca ekonomik kriz nedeniyle yeni tasarruf tedbirlerinin alındığı Avrupa'da, NATO'ya ek olarak kurulacak Avrupa ordusu için üye ülkelerin ek kaynak aktarma konusunda istekli olup olmadığı da önemlidir. NATO üyesi AB üyesi ülkelerin bir kısmı bu konuda sorun çıkarabilir."

"Çin ve Rusya tehdidi, AB ordusunu zorunlu kıldı"

Başkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Haluk Karadağ, AB'nin ordu kurmaya yönelik girişimlerinin altında temelde soğuk savaşın ardından NATO'nun ve dolayısıyla ABD'nin güdümünden çıkma fikrinin yattığını söyledi.

İngiltere'nin martta Brexit sürecinin sonuna gelerek AB'den ayrılmasının güvenlik politikalarının oluşumunda birliğin iki güçlü üyesi Fransa ile Almanya'yı birlikte hareket etmeye zorladığını kaydeden Karadağ, şunları anlattı:

"Aslında AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikaları, 1991'de imzalanan Maastricht Anlaşması'yla oluşturulmuş, 1999'da Köln'de imzalanan AB Güvenlik ve Savunma Politikası ile şekillendirilmiştir. 13 Kasım 2017'ye gelindiğinde AB üyesi 23 devlet kısaca PESCO olarak bilinen Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği Savunma Anlaşması'nı imza etmiştir. Fransa ve Almanya'nın ikili inisiyatifi ile geliştirilen söz konusu anlaşma imzacı üye devletlerden AB'nin ortak savunmasına nasıl katkı yapacağını öngören planlarını hazırlamasını istemektedir. AB de 2020 yılından itibaren bahse konu güvenlik mimarisine 5 milyar avroluk bütçe ayırmayı taahhüt etmiştir."

Tüm AB üyesi devletlerin bu mimariyi desteklememesinin birlik için handikap olarak görüldüğünü aktaran Karadağ, gelecekte ortak bir konsensüs sağlanacağına dair düşünceleri olduğunu dile getirdi.

Karadağ, şöyle devam etti:

''Böyle bir yapının kurulmasının ardında yatan görünürdeki gerekçenin ABD Başkanı Donald Trump'ın NATO üyesi Avrupalı devletlerin savunma harcamalarını artırarak, NATO'ya daha fazla katkı yapmasını istemesi olarak düşünülebilir ancak sorunun temelinde dünyada yeniden şekillenen küresel dengelerin bulunduğu gerçeği yatmaktadır. ABD'nin hakim gücünün yanı sıra özellikle Putin Rusyası'nın Kırım özelinde Ukrayna'da ve Suriye özelinde Orta Doğu'da askeri olarak yeniden gücünü göstermesi ve Çin'in küresel alanda ekonomik gücünü, bölgesel olarak da askeri gücünü artırması AB'yi bu çok kutupluluğa doğru şekillenmekte olan dünyada kendi güvenliğini sağlama ve ekonomik çıkarlarını güvence altına almaya zorlamaktadır dersek fazla abartmamış oluruz. Bu nedenle İngiltere'nin ayrılmasının ardından günümüzde AB'nin lokomotif ülkeleri olan Fransa ve Almanya'nın liderliğinde ekonomik olarak güçlenecek AB'nin, askeri olarak da etkinliğini artırarak küresel düzlemde kendi çıkarlarını koruma gayretini sürdüreceği değerlendirilmektedir."